
3. Hz. Muhammed’in Doğumu, Çocukluk ve Gençlik Yılları

Hz. Muhammed (s.a.v.), hicri takvime göre rebiyülevvel ayının 12. gecesi pazartesi
sabaha karşı doğdu. Bu tarih, miladi olarak 20 Nisan 571’e karşılık gelmektedir.
Âmine, doğumdan sonra hemen kayınbabası Abdülmuttalip’e haber göndererek torununun
dünyaya geldiğini bildirdi. Abdülmuttalip torununa Muhammed adını koydu ve
onu kucağına alarak Kâbe’ye götürdü, Allah’a (c.c.) şükretti. Muhammed, “Güzel huyları,
üstünlük ve meziyetleri çok olan, çok övülen” anlamına gelmektedir. Annesi Âmine
de gördüğü bir rüya üzerine oğluna Ahmed adını koydu.
Abdülmuttalip, torununun doğumunun yedinci gününde Mekkelilere ziyafet verdi.
Mekkeliler ona, ataları arasında Muhammed adında bir kimse bulunmadığını hatırlatıp
torununa bu ismi vermesinin sebebini sordular. Abdülmuttalip de “Onun gökte ve yerde
övülmesini istedim.” cevabını verdi.

Mekke’nin havası, çok sıcak olması sebebiyle bebeklerin sağlıklı büyümesine
elverişli değildi. Bu sebeple şehirdeki aileler, yeni doğan bebeklerini göçebe kabilelere
mensup sütannelere verirlerdi. Böylece çocuklarının, çölün temiz, sağlıklı havasında
büyümelerini sağlamak isterlerdi. Ayrıca şehir dışındaki yerlerde büyüyen çocukların
daha düzgün Arapça öğrenmesi mümkün oluyordu. Hz. Muhammed (s.a.v.) de bu
geleneğe uygun olarak Halime adında bir sütanneye verildi. Peygamber Efendimiz
(s.a.v.), sütannesinin ailesi içinde çok sevildi, onlara mutluluk ve bereket getirdi. Daha
önce geçim sıkıntısı yaşayan bu aile bolluk ve berekete kavuştu. Peygamberimiz
(s.a.v.), dört yıl kadar sütannesinin yanında kaldı. Daha sonra Halime, Hz. Muhammed’i
(s.a.v.) Mekke’ye getirerek ailesine teslim eti.

Âmine, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) altı yaşındayken oğluyla beraber hem
akrabalarını hem de eşi Abdullah’ın mezarını ziyaret etmek amacıyla Medine’ye gitti.
Burada bir süre akrabalarının yanında kaldılar. Mekke’ye dönerken yolda Ebva denilen
yerde hastalanan Âmine vefat etti. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’i (s.a.v.),
dadısı Ümmü Eymen Mekke’ye getirerek Abdülmuttalip’e teslim etti. Peygamber Efendimiz
(s.a.v.) sekiz yaşındayken dedesi de vefat etti. Ancak ölmeden önce o da torununu
Ebu Talip’e emanet etti.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), hayatının her döneminde olduğu gibi
gençliğinde de güzel ahlaklı, iyi huylu bir insan olmuştur. O; daima doğruyu söylemiş,
dürüst davranmış, verdiği sözü yerine getirmiş, emanetleri korumuştur. Bu gibi güzel
özellikleri sebebiyle Mekkeliler tarafından sevilmiş, sayılmıştır.
İslam’dan önce Arap kabileleri arasında çeşitli sebeplerle sık sık savaşlar meydana
gelirdi. Bunlardan dördü, kan dökmenin yasak olduğu haram aylarda yapıldığı için
“Ficar Savaşları” olarak adlandırılmıştır. Hz. Muhammed (s.a.v.) yirmi yaşındayken
bu savaşlardan dördüncüsüne katılmış ancak aktif olarak savaş yapmamıştır.
Mekke’de İslam’dan önce insanların can ve mal güvenliği yoktu. Güçlüler zayıfları
ve kimsesizleri eziyor, özellikle şehre gelen yabancıların mallarına el koyuyorlardı.
Bunun üzerine bir grup duyarlı insan bir araya gelerek Mekke’de haksızlıkların önüne
geçmek, can ve mal güvenliğini sağlamak, iyilikte dayanışma içinde olmak amacıyla
Hılfu’l-Fudûl adıyla bir topluluk oluşturdular ve aralarında bir anlaşma imzaladılar. Hz.
Peygamber (s.a.v.) de bu topluluğun üyeleri arasında yer aldı ve çalışmalarına aktif
olarak katıldı. Peygamberliği döneminde söz konusu topluluktan övgüyle bahseden
Hz. Peygamber (s.a.v.), “... İslam’da böyle bir antlaşmaya çağrılsam derhâl kabul
ederim.”(İbn-i Hişam, İslam Tarihi, C 1, s. 185.) buyurmuştur.
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) amcası Ebu Talip ticaretle uğraşıyor,
bu amaçla zaman zaman çeşitli yerlere seyahat ediyordu. Peygamber Efendimiz
(s.a.v.) de bazen amcasıyla birlikte yolculuğa çıkıyordu. Böylece hem ticari hayat hakkında
bilgi sahibi oluyor hem de değişik bölgeleri ve insanları tanıyordu.
Peygamberimiz (s.a.v.), ticaret hayatında güvenilirliği, dürüstlüğü ve başarısıyla dikkat
çekti. Mekke’nin zengin kadınlarından Hz. Hatice’nin (r.a.) teklifiyle onun kervanlarını
işletti. Daha sonra yirmi beş yaşındayken Hz. Hatice’yle (r.a.) evlendi. Bu evlilikten
Kasım, Abdullah, Zeynep, Rukiye, Ümmügülsüm ve Fatıma adında altı çocukları dünyaya
geldi. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Hz. Hatice’nin (r.a.) vefatından sonra evlendiği
Mariye adlı eşinden İbrahim adında bir oğlu daha dünyaya gelmiştir.

Kâbe, yıllar içinde yağmur vb. sebeplerle hasar görmüş, duvarlarında çatlaklar
meydana gelmiş hatta yıkılmaya yüz tutmuştu. Bu sebeple Mekkeliler toplanarak
binayı yenilemeye karar verdiler. Hz. Muhammed (s.a.v.), Kâbe’nin tamiri sırasında
otuz beş yaşındaydı.
Kâbe’nin duvarları, Hz. İbrahim (a.s.) tarafından yapıldığı söylenen temele kadar
söküldü. Kureyş kabilesinin her bir kolunun inşa edeceği kısımlar kura ile belirlendi.
Her kabile kendi payına düşen kısmı örmeye başladı. Araplarca kutsal sayılan ve çok
önem verilen Hacerü’l- Esved adlı siyah taşın yerine konulmasına sıra gelince her
kabile bu şerefin kendisine ait olmasını istedi ve bu durum aralarında anlaşmazlığa
yol açtı. Ortaya çıkan anlaşmazlık neredeyse savaşa dönüşecekti. Bu sırada, yaşlı
bir Mekkelinin önerisiyle Kâbe’nin avlusundan ilk girecek kişinin hakem tayin edilmesine
karar verildi.
Bir süre sonra beklenen yerden Hz. Muhammed (s.a.v.) çıkageldi. Kureyşliler hep
bir ağızdan “Bu, güvenilir (emin) bir kimsedir. Onun vereceği karara razıyız.” dediler.
Sorun Hz. Muhammed’e (s.a.v.) anlatıldığında o, hemen bir örtü istedi, örtüyü yere
serdi. Hacerü’l- Esved’i üzerine koydu. Her kabileden birer kişiye, örtünün kenarlarından
tutmalarını söyledi. Böylece taşı, konulacağı yere kadar getirtti. Burada Hacerü’l-
Esved’i kendi eliyle yerine yerleştirdi. Kureyşliler, Hz. Muhammed’in (s.a.v.), problemi
bu şekilde çözmesinden son derece memnun oldular.
İbn-i Hişam, İslam Tarihi, C 1, s. 256-263.
(Özetlenip uyarlanmıştır.)